14. MUSA Aleyhisselam 39 - 47

14. MUSA Aleyhisselam

39- Hz. Musa, İsrailoğullarından “İmran” adında bir zatın oğludur. Mısır’da doğmuştur.
İsrailoğulları Mısır’da artarak on iki kabileye ayrılmıştı. Bunlara “İsrailoğulları’nın torunları” denirdi.
Bunların böyle artmaları Mısır’ın eski ahalisi olan Kıptilerin hoşuna gitmiyordu. Bunlara zahmet
veriyorlar, dedelerinin yurdu olan Ken’an iline çıkıp gitmelerine de mani oluyorlardı.
Bir gün Mısır Kâhinlerinden biri, “İsrailoğullarından gelecek bir çocuk Mısır devletinin batmasına
sebep olacak” diye Fir’avun’a yani Kabûs ibn-i Mus’ab adındaki Mısır hükümdarına haber vermiş,
Fir’avun da İsrailoğulları’nın yeni doğan çocuklarını öldürmeye başlamıştı. İşte bu sırada Hz. Musa
doğdu. Validesi onu cellat eline vermektense bir sandık içine koyarak Nil ırmağına atmayı daha uygun
gördü. Nil’in sahile attığı bu sandığı Fir’avun’un hanımı Asiye (R.A) elde edip açtı, içinden fevka-lade
1 Rukn: Hacer-i Esved'in bulunduğu Kabe'nin köşesi. Makam ise Kabe’nin kapısı önünde bulunan Makam-ı İbrahim’dir.


bir güzellik, bir letafet nuru halinde çıkan masum çocuğu pek sevip kendisine evlat edindi. Hz. Musa’nın
validesi de bir yolunu bularak ken-disini bu seçkin yavrusuna süt anne tayin ettirdi.

40- Hz. Musa kendi can düşmanının sarayında besleniyordu, bu pek garip ibret alınacak ilahi bir
cilve idi.
Hz. Musa büyüdü, bir gün sokakta İsrailoğulları’ndan biriyle kavga eden bir Kıbtiye bir tokat attı.
Kıptinin son günleri imiş, kazara canı çıktı. Hz. Musa, yaptığına pişman oldu, Fir‘avun’dan korkarak
Medyen şehrine çıkıp gitti. Orada Şuayb (A.S)ın kızı “Safura” ile evlendi, bir müddet sonra Mısır’a
dönüp gitmek üzere hanımıyla beraber yola çıktı, giderken Tur dağına uğradı, orada ALLAH Teâlâ’nın
tecellisine mazhar oldu, ken-disine peygamberlik verildi. Büyük kardeşi Harun (A.S) ile beraber
Fir’avun’u dine davete memur oldular.

41- Hz. Musa’nın eli ay gibi parlardı, elindeki asa da dilediği vakit büyük bir ejderha kesilirdi.
Bunlar birer mucize idi. O zaman Mısır taraf-larında sihir = büyücülük pek ilerlemişti, Fir’avun, bu
mucizeleri sihir sandı, sihirbazları topladı, Hz. Musa’ya meydan okudular. Fakat Hz. Musa’nın asa
mucizesini görünce sihirbazların hepsi de iman ettiler, bunun bir sihir olmadığını derhal anladılar. Çünkü
bu asa, bir ejder kesilerek büyücülerin meydanda birer yılan, çıyan gibi gösterdikleri ipleri, değnekleri
yuttu, silip süpürdü. Eğer Hz. Musa’nın gösterdiği şey, bir göz boyacılık olsa idi böyle imha harikası
meydana gelemezdi.

42- Sıkılmadan ilahlık iddiasında bulunan Firavun ile Mısır eski ahalisi olan kıptiler, Hz. Musa’nın
bu mucizelerini gördükleri halde ne yazık ki yine iman etmediler. Sonunda Musa (A.S), bir gece
İsrâiloğul-larını alıp Mısır’dan çıktı, Süveyş “Kızıl” denizi bir mucize olarak yarıl-dı, on iki yola ayrıldı,
İsrâiloğullarının on iki kabilesi bu yollardan karşı yakaya geçtiler. Bunları takip eden Firavun ile ordusu
ise, suların tekrar kapanması üzerine boğulup gittiler. Yalnız Firavunun cesedi suların çarp-masıyla sahile
atılmış idi. Kendi fani varlığına güvenerek yaratanını unutan, Tanrılık davasında bulunmakdan utanmayan
gafil, aldatan, bir şahsiyetin şu elim akibeti büyük bir ibret levhası teşkil ediyordu.

43- Musa (A.S), Firavun’dan kurtulmuş, İsrâil oğulları ile beraber denizi selametle geçerek Tih
sahrasına gelmişti. Onları burada bırakarak “Turi Sina” denilen Tur dağına gitti orada kırk gün kadar Hak
Teâala’ya ibadette, münacaatta bulundu, mekandan ve zamandan münezzeh olan ALLAH Teâlâ ile
konuşmak şerefine nail oldu, kendisine Tevrat kitabı verildi.
44- Hz. Musa, Turi Sina’dan Tih sahrasına dönünce kavminin bir kısmını Samiri adında birinin
altından yapmış olduğu bir buzağıya tapar bir halde bulmuş, bundan pek müteessir olmuş idi. Bunlar,
Harun (A.S)-ın nasihatlarını dinlemeyerek böyle bir cehalette bulunmuşlardı, tövbe edip yaptıklarına
pişman oldular.

45- Musa (A.S), Kenan topraklarını, Arz-ı mukaddesi almak için Amalika ile savaş etmek istiyordu.
İsrâiloğulları ise, savaştan kaçındılar, o mübarek Peygamberin bedduasına uğrayarak kırk sene Tih
sahrasında kaldılar. Aradan bir hayli zaman geçti, İsrâiloğulları arasında çölde büyümüş yiğitler yetişti.
Hz. Musa, bunları alıp Lut denizinin güney ta-raflarına götürdü, daha ileriye giderek Amalikadan “Avc
ibni Unk”, adın-daki hükümdar ile savaş etti, Şeria nehrinin doğu taraflarındaki beldeleri elde etti.
46- Hz. Musa, bir aralık gidip İbrahim (A.S)ın zamanından beri hayatta olan veya Hz. İbrahim ile
beraber hicret eden zatların zürriyetinden bulunan Hızır (A.S) ile görüşmüş, onun mazhar olduğu ledünni
ilmine şahit bulunmuştur.
Hızır (A.S)ın bir Peygamber olduğunu ve kıyamete kadar hayatta bulunacağını söyleyenler vardır.
Zülkarneyn ile beraber seyahatta bulun-muş, hayat menbaına varıp Ab-ı hayattan içmekle böyle uzun bir
ömre nail olmuş olduğu rivayet edilmektedir. Bir kısım zatlara göre de vaktiyle vefat etmiştir. Zaten bu
gibi büyüklerin hayatı ile ölümü müsavidir, onlar ebedi ve ulvi bir hayata mazhardırlar.

47- Musa (A.S), rivayete göre Kenan hududuna yakın bir mahalde yüz yirmi yaşında olduğu halde
vefat etmiştir ki Hz. Adem devrinin üçbin sekizyüz altmışsekizinci yılına ve Mısır’dan çıkmalarının
kırkıncı senesine tesadüf etmektedir.
Hz. Musa’ya “Kelimullah” denir. Pek büyük bir Peygamber’dir. Dağınık bir halde yaşayan
İsrailoğullarını bir araya toplamış onları esa-retten kurtarmış hâkimiyete nâil etmişti. Ne yazık ki
İsrailoğulları daha sonra vakit vakit yoldan çıkmış, hakiki dinlerini kaybetmiş tekrar esaret-ten esarete
düşmüşlerdir.