BİRİNCİ VE İKİNCİ BEDİR GAZALARI
127- Kureyş kabilesinden bir seriyye = çete, Medine-i Münevvere civarına kadar sokulup halkınhayvanlarını vurmuşlardı. Resulü Ekrem (S.A.V) Efendimiz, bunu haber alınca Hz. Ali (R.A)yü sancaktar
tayin ederek muhacirlerden bir fırka ile bu çeteyi takibe çıktı. Bedir denilen nahiyeye kadar gittiler. Fakat
çete savuşup gitmiş olduğundan geri döndüler.
İşte buna Birinci Bedir Gazası denilmiştir.
128- İkinci Bedir Gazası’na gelince bu da Peygamber (S.A.V) Efendimiz’in hicretinin ikinci senesi
Ramazanı şerifinde olmuştur. Buna “Bedr-i kübra” da denir. Şöyle ki, Peygamberi Zişan (S.A.V)
Efendimiz, Mekkelilere ait olup Şam’dan geri dönmüş bulunan bir ticaret kafilesini elde etmek üzere
üçyüzbeş kişi ile Medine-i Münevvere’den Revha denilen yere çıkmıştı. Bu zatlardan altmış dördü
muhacirlerden, geri kalanı ise, Ensar’dan idi.
İşte müslümanların ilk ordusunu oluşturan da bu kimselerdir. Kafile, bunu haber alıp başka bir
yoldan savuşup gitmiş, vaziyet hakkında Mekkeliler’e haber göndermişti. Mekkeliler, dokuz yüzelli
kişilik bir ordu ile kafileyi kurtarmaya koştular. Kafilenin Bedir hizasın-dan savuşup kurtulmuş olduğunu
haber aldıkları halde sırf Ebu Cehil’in teşvikiyle geri dönmediler, Bedir’e kadar geldiler, müslümanlar ile
savaşta bulunmak istiyorlardı.
129- Peygamber (S.A.V) Efendimiz, düşmanın bu hareketini haber aldı. Ashab-ı Kiram’ıyla istişare
etti. “Kafileyi mi takip edelim, Kureyş ordusuna mı karşı çıkalım? Hak Teâlâ Hazretleri bunlardan birini
bana vaad buyurmuştur” dedi. Ashab-ı Kiram’dan bazıları: “Biz böyle bir kuvvetle harb edeceğimizi
bilmiyorduk, yoksa daha hazırlıklı bulunur-duk” diyerek kafileyi takip etmek istediler. Fakat Şanı yüce
Resulü Ekrem (S.A.V) Efendimiz’in savaşa meyilli olduğunu anlayınca: “Ya Rasulallah! Biz sana tabiyiz,
sen ne tarafa yürür isen biz de seninle beraberiz, denizlere atılacak olsan biz de beraber atılırız.” yollu
sözleriyle dinlerindeki metaneti, Resulü Ekrem (S.A.V)e olan bağlılıklarını isbat ettiler. Artık İslâm
kuvveti Bedir’e doğru yürüdü, Resulü Efham (S.A.V) Efendimiz, mübarek elleri ile: “Burası Kureyş’ten
filânın, şurası da filânın ve filânın öldürüleceği yerdir.” diyerek işaret buyurdu, sonra da hep öyle oldu.
130- Düşman ordusu, Bedir suyunu evvelce tutmuş, İslâm kuvveti susuz kalmıştı. ALLAH Teâlâ
Hazretleri, o gece müslümanlara tatlı bir uyku verdi, karşılarında düşman yokmuş gibi korkusuz bir halde
uyuyup yorgunluktan kurtuldular, ertesi gün de yağmurlar yağdı, dereler aktı. Müslümanlar su
sıkıntısından da kurtuldular, bulundukları yer, askerî harekete elverişli bir hale geldi. Nihayet savaş
başlamıştı. Düşman tarafından atılan bir ok ile Hz. Ömer’in azatlısı olan Mihca (R.A), şehit düştü,
Peygamber (S.A.V) Efendimiz: “Mihca şehidlerin efendisidir.” bu-yurmuştur. Müslümanlardan cihad
meydanında ilk şehid olan, bu zattır. Radıyallah’ü Teâlâ anh.
131- Nebiyyi Zişan (S.A.V) Efendimiz: “Ya Rabbi! İslama yardım et. Eğer bu gün bu İslâm
cemaatini helak edersen, yeryüzünde sana iba-det edecek kimseler kalmayacaktır.” mealinde dua etti ve
yerden bir avuç ufacık taşlar alıp: “Yüzleri kara olsun” diye düşmanların üzerine saçtı, bu taşlardan her
biri, bir mucize olarak müşriklerden birinin gözüne veya kulağına isabet etti. Nihayet düşman ordusu fena
halde bozuldu. Ebu Cehil haini iki genç İslâm mücahidi tarafından öldürüldü. Düşmandan yetmiş kişi
öldürülmüş, yetmiş kadar da esir alınmış idi. Müslümanlar ise, on dört şehit vermişlerdi.
Düşmandan alınan esirlerin bir kısmı para ile, bir kısmı parasız azad edilmiştir. Bazıları da Ensar-ı
Kiram’dan on çocuğa yazı öğretmek şartıyla azat edildi. Esirleri öldürmeye Peygamber Efendimiz
(S.A.V)in şefkatleri razı olmamıştı.
132- Bedir savaşının İslâm tarihinde ehemmiyeti pek büyüktür. Bu gazaya bir takım melekler iştirak
etmiş, Ashab-ı Kiram’ın manevî kuv-vetlerini arttırmışlardı.
Bedir savaşında düşman ordusu, İslâm kuvvetinin üç mislinden fazla idi. Fakat yine İslâm
kuvvetine mağlup oldular, çünkü düşmanların arasında kavmiyet duygusundan, cahilce bir gururdan
başka bir bağ yok idi. Müslümanlar ise, dine ve insanlığa hizmet etmek arzusunda idiler. Aralarında bir
din bağlılığı var idi. Manevî kuvvetleri pek yüksekti. Şehitliğin pek büyük bir rütbe olduğuna inanmış
idiler. Başkumandanları olan Resulü Ekrem (S.A.V) Efendimiz’in her emrine itaat ediyorlardı, din
yolunda can vermeyi bir saadet biliyorlardı. İşte bu sayede parlak bir muzafferiyete erdiler. Müslümanlar
kuvvet buldu. Birçok kimseler gelip İslâm ile müşerref oldular.
Bedir gazasında hazır bulunan Ashab-ı Kiram ile mazeretleri sebebiyle hazır bulunmayan sekiz zata
Ashab-ı Bedir denir ki, toplamı üçyüz onüç zattır. Bunların mertebeleri, Ashab-ı Güzîn arasında pek
yüksektir. ALLAH Teâlâ Hazretleri cümlesinden razı olsun.