PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)İN İLÂHİ VAHYE VE NÜBÜVVET VE RİSALETE
NAİL OLMASI
87- Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz, çocukluğundan beri fevka-lâde bir fazilet ve temiz birhayat içinde yaşamıştı. Kavminin cahilâne törelerinden tamamen beri idi. Kimseden bir şey okumamıştı,
bir şey yazmamıştı, kimse ile dinî mevzulara dair bir şey konuşmamıştı, O’nun üzerinde kimsenin
öğretmenlik hakkı olamazdı. O, bütün cihanın en bü-yük öğretmeni, en yüksek mürşidi olmaya namzet
idi. O’nu ALLAH Teâlâ, bir yaratılış harikası olarak yaratmıştı. O’nun kalbine bütün ilimle-ri, irfanları
bizzat Hak Teâlâ Hazretleri akıtacaktı. O, tam bir mâsumiyet içinde kırk yaşlarına yaklaşmıştı. O sıralarda
mübarek gözlerine melekler görünür, “Ya Muhammed (S.A.V)!” diye gaibten seslenilirdi. Kendisine
taşlardan, ağaçlardan selâm sesleri gelirdi. Aklı, zekâsı, maddî ve manevî sıhhat ve kemali fevkalâde bir
şekilde mükemmeldi.
88- Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz tam kırk yaşlarına girince peygamberlik şerefine nail oldu.
Şöyle ki, Fahr-i âlem Hazretleri, Mekke-i Mükerreme halkından bazı büyüklerin âdetleri üzere kırk
yaşlarına ya-kın senede bir ay kadar gider, “Hira” dağında bir mağarada eyleşir, orada ALLAH Teâlâ’nın
kudretini, azametini, tefekküre dalar ve oradan geçen yolculara yiyecek ve içecek verirdi. Tam kırk
yaşlarına girince ilk evvel altı ay kadar rüyasında gördüğü şeyler, birer sabah aydınlığı gibi açık bir şekilde
meydana çıkardı. Bu peygamberliğin bir başlangıcı idi. ALLAH’ü Azimüşşan’ın vahyini, yani kendisine
vereceği emirleri, indireceği Kur’an ayetlerini güzelce kavrayabilmesi için bir alıştırma demekti. Bu altı
aydan sonra yine Hira’da iken bir gün Cibril-i Emîn geldi, İkra’ sure-i celilesi’nin ilk âyetlerini getirdi,
kendisini peygamberlikle müjdeledi.
89- Resulü Ekrem (S.A.V) Efendimiz, Kur’an-ı Kerim’in inmeye başlaması suretiyle ortaya çıkan
ilâhî vahyin heybetinden titremiş, kim bilir ne büyük, ne manevî zevkler, heyecanlar içinde kalmıştı.
Hemen muhterem hanımı Haticetü’l-kübra’nın yanına giderek durumu anlatmış, artık nübüvvet
(peybamberliğ)e nail olduğu kesinleşmişti.
Bundan sonra bir müddet İlâhî vahiy kesildi, Kur’an-ı Mübin’in âyetleri inmedi. Pek şiddetli olan
ilahi vahyi almaya, tam bir kabiliyet ve şevkin oluşması için böyle bir müddet beklemeye bir hikmet
gereği lüzum var idi. Bu müddet, rivayete göre üç sene kadardır. Bunu müteakip tekrar Cibril-i Emîn
göründü. Kur’an-ı Azim’in âyetlerini getirmeye başladı. Hz. Muhammed (S.A.V) de gerek kendi kavmini
ve gerek diğer bütün insanları hak dine davet etmeye emredilmiş oldu.
90- Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz’in, ALLAH tarafından görev-lendirildiği memuriyete:
Nübüvvet, Risalet denildiği gibi Bi’set, Meb’usiyet de denir. Bu sebeple Hz. Muhammed (S.A.V), ALLAH
Teâlâ’nın bir Nebîsidir, bir Resulüdür, bir Mebûsu’dur. Ve O, bütün Peygamberlerin sonuncusudur, en
faziletlisidir.
Resulü Ekrem (S.A.V) Efendimiz’e ALLAH tarafından Kur’an-ı Kerim âyetlerinin gelmesine
“Nüzuli Kur’an” denir. Bu âyetleri Cibril’i Emin’in getirip tebliğ etmesine de “inzal”, “tenzil” denilir.
Bunun için Kur’anı mübine “Kitab-ı münzel” denilmektedir.