RESULÜ EKREM (S.A.V) EFENDİMİZE CİHAD İZNİ VERİLMESİ VE
KARŞISINDA BULUNAN BAŞLICA GAYRİMÜSLİMLER
kardeşlik dairesinde yaşatmak, yükseltmek is-terdi. Karanlıklar içinde kalmış muhitleri hidayet nurlarıyla
aydınlatmaya çalışırdı. Bunun için kavmine pek güzel nasihatler verdi, on üç seneden fazla şefkat ve
nezaket gösterdi. Ne yazık ki onlardan bir çokları bu saadeti takdir edemediler. Müslümanların
hayatlarına kasdetmekten geri durmadılar. Sonunda onları yurtlarından çıkmaya da mecbur ettiler. Fakat
bununla da kanaat etmediler, diğer Arap kabilelerini de ehli islam aleyhine harekete geçirmeye çalıştılar.
Bir takım şairler vasıtasıyla müslümanların izzetinefislerini rencide etmekten sıkılmadılar. Artık yalnız
nasihatle, nezaketle hareket zamanı geçmiş, müslümanlar kuvvet bulmuş, islam faziletini, medeniyetini
bütün dünyaya yaymak zamanı gelmişti.
122- Peygamber Efendimiz (S.A.V)in hicretinin birinci senesi idi ki, Hak Teâlâ tarafından cihad
için müslümanlara izin verildi, islam dinini söndürmek isteyenlere karşı kuvvet kullanılmasına müsaade
olundu. Bunun üzerine birçok gazalar yapıldı, seriyye (küçük birlik)ler tertip edildi. Bütün bunlar, İslam
hayatını müdafaa yolunda olmuştur.
Resulü Ekrem Efendimiz’in bizzat bulunduğu savaşlara “Gazve” denilmiştir. Çoğulu “Gazevat”tır.
Ashab-ı Kiram’dan bir zatın kumanda-sıyla savaşa giden az bir kuvvete de “seriyye” adı verilmiştir. Bir
seriyye, en az beş, en fazla dört yüze kadar seçkin erlerden oluşan bir askerî birlik demektir.
Gazvelerin adedi, yirmi yedidir. Seriyyelerin adedi de kırk dört veya elli altıdır. Biz bunların
meşhurlarına dair biraz malûmat vereceğiz.
123- Resulü Ekrem Efendimiz’in karşısında bulunan başlıca gayrımüslimlere gelince, bunlar, üç
sınıf idiler. Şöyle ki:
Birinci sınıf: Mekke-i Mükerreme’de bulunup henüz iman etmemiş olan Kureyş kabilesi idi.
Bunlar, baştan beri müslümanların en büyük düşmanı kesilmişlerdi. Peygamber Efendimiz Mekke’de
bulun-dukça bunları şefkatle ve nezaketle, güzel, hikmetli öğütlerle yola getir-meye çalıştı. Fakat bunların
bu fenalıkları hicretten sonra da devam ettiğinden artık kendilerine karşı silâh kullanılmasına mecbur kalınmıştı.
İkinci sınıf: Tarafsızlar idi ki, bunlar işin sonunu gözlüyorlardı. Bunların bir kısmı müslümanları
severlerdi. “Beni Huza’a” gibi. Diğer bir kısmı da müslümanların ilerlemelerini istemezlerdi. “Beni Bekr”
kabilesi gibi.
Üçüncü sınıf da: Aralarında ittifak ve antlaşma yapılmış olanlar idi ki, bunlar yahudilerden “Benî
Kureyza” ile “Benî Nadir” ve “Benî Kaynuka” kabileleri idi. Bunlar, hicretin birinci senesinde Hz. Peygamber
ile anlaşma yapmışlardı. Bunlar, müslümanlara asla saldırmaya-caklardı. Buna karşılık olarak da
kendileri dini ayinlerini serbestçe yapa-bilecekler, malları, canları korunmuş olacaktı. Fakat bunlar
verdikleri sözde durmayıp müslümanların aleyhinde bulunmuşlardır.
124- Yukardaki üç sınıftan başka bir de “münafıklar” topluluğu ortaya çıkmıştı. Bunlar, dıştan
müslüman görünüyor, fakat kalben müslü-manlığın aleyhinde bulunuyor, fitne fesada çalışmaktan geri
kalmıyorlar-dı. Hazreç kabilesinden “Abdullah b. Übeyy b. Selül” ve Evs kabilesin-den “Haris b. Süheyl”
gibi.
Bir de bir kısım şairler vardı ki bunlar vaktiyle kabilelerinin en bü-yük adamları sayılırlardı.
Yazdıkları manzumelerle insanların fikirlerine hakim bulunurlardı. Bunlar, cahilane bir gayret ile
müslümanlığın aley-hinde şiirler söylerler, putperestliği teşvik ederlerdi. “Übeyye b. Ebi Salt”
bunlardandır.
Bu gayrimüslim şairlere karşı müslümanların da pek güzide şairleri vardı. Bu zatlar, İslâm dinini
müdafaa eder, gayrimüslim şairlere cevap verirlerdi. Ensar-ı Kiram’dan Hassan b. Sabit, Ka’b b. Malik ve
Abdullah b. Revaha gibi.