Yedinci Kitap Kurbanlara - Kesilen Hayvanlara - Avlara Aittir


YEDİNCİ KİTAP
KURBANLARA, KESİLEN
HAYVANLARA, AVLARA AİTTİR
İÇİNDEKİLER




• Kurbanın mahiyeti, vacip olması ve meşru kılınmasındaki hikmet
• Kurbanın cinsi ve kusurlu olup olmaması
• Kurbanın kesilecek vakti
• Kurbanın eti ve derisi hakkında yapılacak şeyler
• Akika Kurbanı
• Hayvan kesme işlemi, kesilen hayvan ve hayvan kesmenin mahiyetleri
• Zebh = boğazlama ameliyesi, etleri yenilip yenilmeyen hayvanlar
• Kimlerin boğazlayacakları hayvanların etleri yenilip yenilmeyeceği
• Ölü hayvanın mahiyeti ve hükmü
• Sayd = avın mahiyeti ve caiz olması
• Neler ile av yapılabileceği
• Av hususunda aranılan şartlar






KURBANIN MAHİYYETİ, VACİP OLMASI VE MEŞRU KILINMASINDAKİ HİKMET
1- Kurban, ALLAH Teâlâ’ya manen yaklaşabilmek için kurban niyetiyle kesilen hususî
hayvandır. Kurban bayramında böyle Hak rızası için kesilen kurbana “udhiyye”, bunu kesmeye de
“tazhiye” denilir.
2- Kurban bayramında ibadet niyetiyle kurban kesmek, hür, mu-kim, müslüman, zengin olan
kimse için vacip olan bir vazifedir. Zen-ginden maksat, temel ihtiyaçlarından başka artıcı-çoğalıcı olsun
olma-sın, en az iki yüz dirhem gümüş miktarı mala sahip olan, yani fıtır sa-dakası ile mükellef
bulunacak kimsedir. (Zekat bahsine de müracaat!...) Kurban kesme günlerinde kurban kesmeye gücü
yeten kimse kurban kesmeyip de daha sonra fakir düşse, vacip olan bu kurban vazifesi zimmetinden,
mesuliyetinden düşmez.
3- Kurban kesmekle mükellef olmak için İmam-ı A’zam ile İmam Ebu Yusuf’a göre akıllı ve
büluğ çağına ermiş olmak şart değildir. Bundan dolayı zengin olan çocuğun veya delinin malından
velisinin kurban kesmesi lazımdır. Bu çocuk veya deli bu kurbanın etinden yer, geri kalanı da elbise
gibi bizzat kendisinden istifade edecekleri bir şey ile değiştirilir.
Fakat İmam Muhammed’e göre akıl ve büluğ çağına ermiş ol-mak şarttır. Bu sebeple çocukların
ve delilerin mallarından kurban ke-silmesi vacip olmaz. Fetva verilen görüş de budur. Velileri kesecek
ol-salar, parasını öderler. Şu kadar var ki, bir kimsenin kendi malından çocuğu namına kurban kesmesi
menduptur.
(İmam Malik ile İmam Şafiî'ye göre kurban, vacip değil sünnet-i müekkededir.)
4- Vacip olan kurban ibadeti, Hak yolunda fedakarlığın bir nişanesi, ALLAH Teâlâ’nın verdiği
nimetin bir şükranesidir. Bunun neticesi de sevaba erişmek ve bir takım belalardan korunmaktır.
Bununla beraber insanların ihtiyaçları için her gün yeryüzünde yüz binlerce hayvan kesiliyor. Fakat
bunlardan yalnız halleri, vakitleri yerinde olanlar istifade ediyor. Kurban bayramında ise Hak rızası için bir
kısım hayvanlar kesiliyor, bunların etlerinden, derilerinden bir çok muhtaçlar da istifade ediyor, iktisadi bir
mesele, dini ve ahlaki bir mahiyet alıyor, şahsî menfaat, yerini toplum menfaatine bırakıyor. Bu yüzden
kurban kesilmesi, müslümanlığa mahsus, pek toplumsal, insani bir fedakarlık demektir.
5- Kurban kesilmekle kesilen hayvanların miktarı pek artmış olmaz. Bilakis kurban kesildiği günlerde
kasaplar için kesilecek hayvanların sayısı azalır, o günlerde yine normal bir şekilde kesilmiş olur.
Kendi zevkleri uğrunda hergün binlerce hayvanların kesilmesini çok görmeyenlerin, senede bir
defa ALLAH rızası için bir kısım hay-vanların fakirlerin menfaatine olarak kurban namıyla kesilmesini
çok görmeleri, doğrusu büyük bir düşüncesizliktir.
Netice olarak, kurbanın meşru olması; dini, ahlaki, sosyal bir takım hikmetlere, faydalara
dayanmaktadır. Bunu takdir etmeyecek bir akıl sahibi düşünülemez.

KURBANIN CİNSİ VE KUSURLU OLUP OLMAMASI

6- Kurbanlar, yalnız koyun ve keçi ile deve, sığır hayvanlarından kesilebilir. Mandalar da sığır
cinsinden sayılır. Bunların erkekleri ile dişileri müsavidir. Bununla beraber koyun cinsinin erkeğini
kurban et-mek daha faziletlidir. Keçinin erkeği ile dişisi kıymetçe müsavi olsalar, dişisini kurban etmek
daha faziletlidir. Aynı şekilde devenin veya sığırın, erkeği ile dişisi etçe veya kıymetçe müsavi olsalar,
dişisinin kurban edilmesi daha faziletlidir.
7- Koyun ile keçi ya birer yaşını bitirmiş bulunmalı veya koyunlar yedi, sekiz aylık olduğu halde birer
yaşında imiş gibi gösterişli olmalıdır. Deve en az beş yaşını, sığır da iki yaşını bitirmiş bulunmalıdır.
8- Tavuk, horoz, kaz gibi ehli hayvanlar, kurban olamaz. Bunları kurban niyetiyle kesmek
tahrimen mekruhtur. Çünkü bunda Mecusiler’e bir benzeyiş vardır. Etleri yenilen vahşi hayvanlar da
kurban olamaz.
9- Bir koyun veya keçi, yalnız bir kişi namına kurban olabilir. Bir deve veya bir sığır ise birden
yedi kişi adına kadar kurban olabilir. Yeter ki, ortaklardan herbiri müslüman olup bu hayvanın yedide
birine sahip olsun ve kendi hissesini Hak rızası için kurban kesecek bulunsun.

Ortaklar, kesilen kurbandan hisselerini ayırmak isterlerse tartı ile ayırırlar, mücazefe, yani göz
kararı ile ayıramazlar.
(İmam Malik’e göre bir sığır, bir manda veya deve bir aile efra-dına yedi veya daha fazla kimse
için kurban olabilir. Bu caizdir. Fakat başka başka aile efradı için yediden az olsalar da caiz olmaz.)
10- Kurbanlık hayvanın şaşı, topal, uyuzlu ve deli olmasında, boynuzlu veya boynuzsuz veya
boynuzunun biraz kırık bulunmasında ve kulaklarının delinmiş veya enine yarılmış olmasında,
kulaklarının uçlarından kesilip sarkık bir halde bulunmasında, dişlerinin azı düşmüş olmasında, tenasül
uzvu bulunmayıp kesilmiş, burma bir halde yaşama-sında bir sakınca yoktur.
11- İki gözü veya bir gözü kör olan, dişlerinin ekserisi düşmüş veya kulakları kesilmiş olan,
boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kı-rılmış olan, kulağının veya kuyruğunun yarısından fazlası
veya meme-lerinin başları kopmuş bulunan, kulakları veya kuyruğu doğuştan bulun-mayan bir hayvan,
kurban olamaz.
12- Kurbanın semiz olması daha faziletlidir. Kemikleri içinde iliği kalmamış derecede zayıf
veya topallayan, ayağını yere basıp kesileceği yere kadar gidemeyecek halde topal veya aşikâr bir halde
hasta bulunan bir hayvan da kurban olamaz.
13- Kurban kesmekle mükellef bir kimsenin satın aldığı kurbanda yukarıdaki kusurlardan biri
daha sonra meydana gelse, yerine başkasını alıp kesmesi icap eder. Fakat fakir bir kimsenin aldığı
kurban, böyle ku-surlansa, yine kurban kesilmesi caiz olur, yerine başkasını alması icap etmez. Hattâ
böyle kusurlu bir hayvanı satın alıp kurban kesmesi de yeterli olur. Çünkü bu kurban, onun hakkında
bir nafileden ibarettir, na-fileler de ise oldukça genişlik- müsamaha vardır.
(Diğer üç mezhep imamına göre zengin hakkında da yeterli olur. Başkasını almaya gerek yoktur.)
14- Zengin kimsenin aldığı kurban, henüz kesilmeden ölse, yerine başkasını alması icab eder.
Fakir kimsenin aldığı kurban ölse, başkasını alması lâzım gelmez.
15- Zengin kimsenin aldığı kurban, kaybolup veya çalınıp da ye-rine başkasını kestikten sonra
bulunsa, artık bunu da kesmesi lâzım gel-mez. Çünkü vacip olan vazifesini yapmış bulunmaktadır.
Fakat fakir kimsenin bu takdirde kesmesi lâzım gelir. Çünkü fakirin satın aldığı kurban, kurban olmak
üzere kesinleşmiş, kendisine vacip olmadığı halde bunun kurban olmasını gerekli kılmıştır.
16- Kurban için alınan hayvanın, çalındıktan veya kaybolduktan sonra yerine başka kurban alınıp da
daha sonra o da kurban kesme günlerinde bulunsa bakılır: Sahibi zengin ise bunlardan dilediğini kurban
keser, şu kadar var ki sonradan aldığının kıymeti noksan olduğu halde onu kesse, aradaki fazla miktarı
sadaka olarak verir. Fakat fakir ise her ikisini de kesmesi lazım gelir. Çünkü bunlar onun hakkında adak
kurbanı mesabesindedir.1 Bununla beraber bir görüşe göre yalnız birisini kesebilir.
17- Kaybolan kurbanlık hayvan yerine alınan ikinci kurbanlık hayvan henüz kesilmeyip de
kurban kesme günlerinden sonra evvelki kurbanlık bulunsa, sahibi bunlardan hiç birini kesmez, bilakis
bunların en kıymetlisini sadaka olarak verir.
18- Bir kimse kurbanlık hayvan alıp sonra onu satarak yerine aynısını alsa, İmam Ebu Yusuf’a
göre caiz olmaz. Çünkü bunun bizzat kendisine ALLAH hakkı ilgili olmuş olur. Fakat İmam-ı Azam ile
İmam Muhammed’e göre mekruh olmakla beraber caiz olur.
19- Kurbanlık hayvan kesilmeden evvel doğursa, yavrusu da ken-disiyle beraber kesilir. Çünkü
bu, anasına tabidir. Şayet kesilmeyip de satılırsa parasının sadaka olarak verilmesi icap eder.

KURBANIN KESİLECEK VAKTİ

20- Kurbanın kesilecek zamanı, eyyam-ı nahr’dir, yani kurban bayramının birinci, ikinci ve
üçüncü günüdür. Fakat birinci gününde kesilmesi daha faziletlidir.
21- Kurbanlar, şehirlerde veya bayram namazı kılınan diğer yer-lerde namazdan sonra, bayram
namazı kılınmayan köylerde, göçebelikte de bayram gününün fecr (şafak)ından sonra kesilir, ilk vakti
budur. Kurbanı geceleyin kesmek tenzihen mekruhtur.
(İmam Şafii’ye göre kurbanlar, bayramın dördüncü gününde de güneşin batış vaktine kadar
kesilebilir)
22- Kurbanlar, kıbleye karşı yatırılarak (Bis-millahi ALLAH’ü ekber )
diye kesilir. Bunu elinden gelirse, sahibi kes-melidir, elinden gelmezse, münasip bir müslümana
emredip kestirmeli, kendisi de başında bulunmalı ve:
İnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbi’l-âlemin. Lâ şerike leh.
"Muhakkak benim namazım, kurban ve diğer ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi
olan ALLAH içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur.”1 ayet-i celilesini okumalıdır. Yalnız kurban sahibinin
besme-lesi yeterli olmaz, muhakkak kesen, ( بِسْمِ اللهِ اَللهُ اَآْبَرُ = Bismillahi ALLAH’ü ekber )
demelidir. Kasten besmeleyi terk ederse, kurbanın eti yenilemez. Kurban sahibi elini kasabın eli üzerine koyarak kurbanı kesseler, ikisinin de besmelede bulunmaları icap eder. Birisi terk etse, kurbanın eti yenilmez.
23- Kurban bayramında kesilmek üzere satın alınmış olan kurban hayvanı, kesilmeyip de kurban
kesme günleri geçmiş bulunsa, o hay-vanın, mevcut ise bizzat kendisini, ölmüş ise kıymetini fakirlere
sadaka olarak vermek icap eder. Ertesi seneye bırakılmaz.
24- Kurbanın vacip olmasında kurban kesme günlerinin sonu muteberdir. Bundan dolayı kurban
bayramının üçüncü günü güneşin batışından evvel zengin olan mükellef bir müslümana kurban vâcip
olur. Hatta ondan evvel fakir olsa bile. Bilakis o günün güneşin batışın-dan biraz evvel fakir düşen veya
vefat eden müslümanlardan da vacip olan kurban vazifesi düşer.
25- Zilhiccenin onuncu günü olduğuna şahadet edilip de bayram namazı kılındıktan ve kurbanlar
kesildikten sonra, o günün henüz arefe günü olduğu ortaya çıksa, müslümanların ibadet ve itaatlarını
korumak için kılınan namaz ile kesilen kurbanlar, yeterli olmuş olur. Çünkü bu gibi hatalardan
kaçınmak daima mümkün değildir.
26- Zilhiccenin onuncu günü olduğu zeval (öğle) vaktinden evvel sâbit olsa, bayram namazı
kılınır. Daha sonra kurbanlar kesilir. Fakat zeval vaktinden sonra sâbit olsa, o gün bayram namazı
kılınmaz, kurbanlar kesilebilir. Ertesi günü de bayram namazı kılınır.
Hayvanı kesileceği yere yumuşaklıkla götürmelidir ve keskin bıçak ile kesip, kendisine zahmet
vermemelidir. Fazla acı çekmesine sebebiyet vermemek için debelenmesi sona erdikten sonra soymalıdır.
Kurban sahibi, kurban kesildiği gün ilk yemeğini kurbanın ciğerinden seçmelidir. Bu,
menduptur.

KURBANIN ETİ VE DERİSİ HAKKINDA YAPILACAK ŞEYLER

27- Adak yoluyla olmayan kurbanın etinden sahibi, zengin olsun, olmasın yiyebileceği gibi, fakir
olmayan kimselere de yedirir ve dağıtabilir. Fetva bu şekildedir. Bununla beraber hiç olmazsa üçte birini
fakirlere sadaka olarak vermelidir. Ancak orta halli bulunan kurban sahibinin nafakasını temin etmekle
mükellef olduğu kimseler çok bulunursa, o halde kurbanın etini onların yemeleri için alıkoyabilir, bu
menduptur.
Diğer bir görüşe göre fakir kimse, kurban bayramında kurban ol-mak üzere satın alıp kestiği
hayvanın etinden yiyemez. Çünkü kendisine vacip olmadığı halde böyle kurbanlık alıp kesmesi, bir
adak mesabesin-de bulunur. Adak adayan kimse ise adak kurbanının etinden yiyemez. Onu hanımına,
anne-babasına, dedelerine-ninelerine.... ve çocuklarına-torunlarına..... ve zengin kimselere yediremez.
Yedirse, kıymetini öder.
28- Kurbanın sütünden istifade etmek, etini veya postunu satıp parasını almak, veya demirbaş
olmayacak bir şey ile değiştirmek mek-ruhtur. Böyle bir şey yapılırsa, kıymetini sadaka olarak vermek
lâzım gelir. Bundan kasap ücreti de verilmez.
29- Kurbanın postu sadaka olarak verilir veya ondan seccade veya sofra gibi evde kullanılacak bir
şey yapılır. Kesilmeden evvel yünlerini kırkmak mekruhtur. Kırkılacak olursa, sadaka olarak
verilmelidir. Fakat kesildikten sonra yünü yolunup veya kırkılıp kullanılabilir.
30- İki, üç kimse, yanlışlıkla birbirinin kurbanını kesecek olsalar her kesilen hayvan, sahibinin
kurbanı olmak üzere câiz olur, birbirine bir şey borçlu olmaz. Bu halde her biri, kendi hayvanının -
mevcut ise- etini alır. Yenilmiş veya dağıtılmış ise birbirine aradaki farkı helâl eder. Şayet cimrilik
gösterirler de helâl etmezlerse, her biri diğerine ait kur-ban etinin kıymetini öder. Bu halde bu kıymeti
de sadaka olarak vermek lâzım gelir. Çünkü bu, kurban etinin bedelidir.
31- Bir kimse, kendisine emanet edilen bir kurbanı, sahibinin izni olmaksızın bayram günü sahibi
adına kesecek olsa, bunu ödemez. Sahi-binin kurban kesme vazifesi düşer. Çünkü buna delâleten izin
vardır.
32- Bir kimse, gasp etmiş olduğu bir hayvanı mesela bir koyunu kendi adına kurban kesecek olsa,
diri olduğu haldeki kıymetini ödemek üzere sahih olur.
Fakat kendisine emanet, mesela muhafaza edilmek üzere verilen bir hayvanı böyle kurban
kesecek olsa, sahih olmaz. Çünkü bu hayvana, kesmeden evvel bedelini ödemek ile sahip bulunmuş
değildir. Rehin olarak bırakılmış hayvan, rehin alana nazaran kurban hususunda bir görüşe göre gasp
edilmiş, diğer bir görüşe göre muhafaza edilmek üzere emanet bırakılmış hükmündedir.
33- Bir kimse, kendi malından alıp sevabını vefat etmiş bir kişiye bağışlamak üzere bayram günü
kestiği kurban etinden yiyebilir. Başka-larına da verebilir. Tercih edilen görüş budur. Fakat bir kimse,
miras bırakan şahsın emri ile onun için keseceği kurban etini yiyemez, bunu tamamen sadaka olarak
vermesi lazım gelir.
34- Bir kimse, kendisi için tek başına kurban kesmek için aldığı bir deve veya sığıra daha sonra
altı kimsenin ortak olmasına razı olarak bunu birlikte kurban olarak kesmeleri caiz olur. Ancak bu
mekruh olur. O kimse ahdini bozmuş sayılır. Ortaklarından alacağı parayı sadaka olarak vermelidir.
Bununla beraber o kimse, fakir olduğu takdirde bir görüşe göre başkalarının bu ortaklığına razı
olamaz. Çünkü onun keseceği bu kur-ban, bir adak mesabesindedir. O, bu kurbanı satın almakla
kendisine vacip kılmış olur.
35- Kurban ibadetinin rüknü-temel esası: İraka-i dem’dir, yani kurbanlık hayvanı boğazlayıp
kanını akıtmaktır. Bu olmadıkça, vacip olan kurban ibadeti yerine getirilmiş olamaz. Bundan dolayı
kurbanlık hayvanın kesilmeksizin sadaka olarak verilmesi caiz olamaz. Fakat alınan kurban hayvanı her
nasılsa kesilmeden kurban kesme günleri çıkacak olsa, bunun diri olarak sadaka verilmesi lazım gelir.
Çünkü kurbanlık hayvanın boğazlanıp kanının akıtılması, sadaka olarak verilmeye dönüşmüş olur.
Bunun etinden sahibi yiyemez.
36- Bir kurbanı, ehl-i kitap olan gayrimüslim birisinin kesmesi mekruhtur. Mecusinin kesmesi ise asla
caiz değildir. Fakat bir kurbanın etinden herhangi gayrimüslime hibe yolu ile vermekte bir sakınca yoktur.
Kurban, Peygamber Efendimiz (S.A.V)in hicretinin ikinci sene-sinde meşru buyurulmuştur.
Bunun meşru olması kitap ile, sünnet ile, icma ile sabittir.
(Kurban, Şafiilere göre tek başına bir şahıs için bir sünneti ayndır. Bir aile efradı için ise bir
sünneti kifayedir. Ailenin nafakasını temin eden kişi kurban kesince, artık diğerlerinden bu sünnet
düşer.)

 AKİKA KURBANI

37- Yeni doğan çocuğun başındaki ana tüyüne “akika” denir. Böyle bir çocuk için şükür olarak
kesilen kurbana da “akika” adı verilmiştir. Bunun müslümanlarca asıl adı “nesike” dir.
Akika, bizce mübah ve nihayet menduptur. Diğer üç mezhep imamına göre sünnettir, Zahiriyye
mezhebine göre de vaciptir.
38- Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden buluğ çağına ereceği güne kadar kesilebilir. Fakat
yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Çocuğun yedinci günü adı konulur ve başının saçları kesilip
ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir ve aynı günde bu kurban kesilir ki, böyle yapılması,
diğer üç mezhep imamına göre müstehaptır.
39- Kurbana elverişli olan her hayvan, akikaya da elverir. Oğlan çocuğu için kesileceği gibi, kız
çocuğu için de kesilir ve her biri için bir koyun kesilmesi yeterli olur. Oğlan çocuğu için iki koyun
kesilmesi görüşünde olanlar da vardır.
40- Akikanın kemikleri, çocuğun sıhhat ve selametine hayra vesile olması için kırılmayıp yalnız
mafsallarından ayrılır, o şekilde pişirilir. Bu müstehaptır. Diğer bir bakımdan da çocuğun mütevazi
olmasına, katı kalpli olmaktan, ihtirastan kurtulmasına hayra vesile olması için kemiklerin kırılması
müstehap görülmüştür.
Akikanın etinden kesen yiyebilir. Başkalarına da yedirebilir ve sadaka olarak verir.

 ZEBH, ZEBİHA VE TEZKİYENİN MAHİYETLERİ

41- Zebh, boğazlamak, hayvanın boğazına bıçak vurup damarla-rını kesmek demektir.
Boğazlanmış veya boğazlanacak hayvana da “zebiha” denir.
Tezkiye de boğazlamak mânasına olup şer'an iki türlü olur. Birisi, hakikî ve irade ile yapılan
tezkiyedir ki, bir hayvanı usulü dairesinde keskin bir âlet ile boğazlamaktır. Diğeri de hükmî ve zoraki
tezkiyedir ki, bu da bir avın aldığı yaradan ibarettir. Bir av, şartları dairesinde bu yaradan ölünce,
boğazlanmış sayılır.
42- Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarlarını kesmeye “Nahr” denilir. Deveyi
zebh etmek mekruh olduğu gibi, koyun, sığır hayvanını da nahr mekruhtur.

 ZEBH = BOĞAZLAMA AMELİYESİ

43- Meşrû surette boğazlama, hayvanın hulkumunu, yani nefes borusunu ve “meri” denilen
yemek ve içmek borusunu ve bunların arasında bulunup “vedec” denilen iki damarını kesmek suretiyle
yapılır. Bu dört şeyden üçünün kesilmesi İmam-ı A'zam’a göre yeterlidir. İmam Ebu Yusuf’a göre
mutlaka nefes borusu ile yemek borusu ve o iki damardan biri kesilmelidir. İmam Muhammed’e göre
de bu dört şeyden her birinin ekserisi kesilmiş bulunmalıdır.
44- Hayvanları boğazlamak hususunda damarlarını kesip kanlarını akıtacak herhangi bir âlet
yeterlidir. Meselâ bıçak yeterli olduğu gibi, keskin kamış kabuğu, cam parçası da yeterlidir. Şu kadar
var ki, bu âlet, hayvana zahmet vermeyecek bir halde keskin olmalıdır. Hayvanı yere yatırdıktan sonra
bu âleti keskinletmeye çalışmak mekruhtur. Hayvanı ayağından tutarak kesileceği yere çekmek de
mekruhtur. Hayvanı boynunun altından değil, üstünden kesmek ve daha soğumadan kafasını tamamen
kesip derisini soymak da mekruhtur.
45- Hayvanları boğazlarken “tesmiye” de bulunmak, yani (Bis-millâh) demek lâzımdır. Bu
hususta Hak Tealâ’nın mübarek isimlerin-den herhangi birini zikretmek de yeterli olur. Meselâ
ALLAH’ü Ekber, ALLAH’ü A'zam veya ALLAH denilmesi yeterli olur. Fakat ALLAH Tealâ’nın
ismini dua maksadıyla zikretmek yeterli olmaz.
 ALLAH’ümmeğfirli.
Ey ALLAH’ım beni mağfiret eyle.
denilmesi gibi. (Bismillâhi, Allâhü Ekber) denilmesi müstahaptır. havyanı kıble tarafına yönelterek kesmek,
sünnet olduğundan terki mekruhtur.
46- Besmele kasten terk edilirse, hayvanın eti yiyilmez, haram olur. Fakat bir unutma neticesi
olarak terk edilirse, boğazlanan havya-nın yiyilmesine mani olmaz. Çünkü nisyan = unutma,
affolunmuştur.
(İmam Şafiî'ye göre yalnız boğazlama yeterlidir. Besmele okun-ması, bir sünnet-i müekkededir,
besmele bulunmasa, yani “Bismillâh” denilmese de hayvanın eti haram olmaz. Bu görüş, Ebu Hüreyre
ile İbni Abbas (R.anhüma) dan rivayet edilmiştir. Şu kadar var ki bu görüş, diğer müçtehitlerin
ittifakına muhaliftir, bununla beraber Şafiîlerce de besmeleyi terk mekruhtur.)

ETLERİ YİYİLİP YİYİLMEYEN HAYVANLAR

47- Tabiatında vahşilik ve adilik olmayan ve tabiatıyla iğrenç görülmeyen hayvanların etleri
şartları dairesinde helâldir, yiyilebilir. Tavuk, kaz, ördek, zürafa, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin,
bıldır-cın, koyun, keçi, deve, sığır, manda, ekin kargası, tavus, kırlangıç, bay-kuş, tavşan, turna gibi
hayvanlar bu gruptandır. Serçe ve sığırcık kuşla-rını yemekte sakınca görülmemiştir.
Yarasanın yiyilip yiyilmemesinde, haram veya mekruh olup olma-dığında ihtilâf vardır. Hüdhüd
yemek mekruh görülmüş tür.
Saksağan, kumru, bülbül, keklik kuşlarının etleri esasen helâldir. Ancak bunların etlerini yiyenlere bir
âfet isabet edeceğine dair insanlar arasında bir kanaat mevcut olduğundan, bunları yemek güzel
görülmemiştir.
(Şafiîlerce kırlangıç, tavus, hüdhüd, papağan kuşlarının etleri ha-ramdır. Martı ile balıkçıl kuşları
ise helâldir.)
48- Azı dişleriyle kapıp avlayan, parçalayan ve kendisini müdafaa eden hayvanların etleri haramdır,
yenilmez. Kurt, ayı, arslan, kaplan, pars, sincap, samur, sansar, maymun, sırtlan, fil, köpek, kedi, keler,
tilki, gelincik gibi hayvanlar bu kısımdandır. Azı dişleri olduğu halde bununla başkasına saldırmayan bir
hayvanın eti ise yiyilebilir. Deve gibi.
49- Tırnakları ile kapıp avlayan, tırmalayan ve tabiatıyla adi olan kuşların etleri de haramdır veya
tahrimen mekruhtur. Kerkes, çaylak, kartal, kuzgun, akbaba, alaca karga, yarasa, atmaca, şahin gibi.
Bunlar leş yemekten çekinmezler. Tırnaklı olduğu halde bununla hayvanları avlamayan bir kuş ise
yiyilebilir. Güvercin gibi.
50- Habis olan, yani tabiatıyla iğrenç bulunan bir takım hayvan-ların etleri de haramdır, yiyilmez.
Fare, yaban faresi, akrep, yılan, kene, kurbağa, kara ve deniz kaplumbağası, arı, kara sinek, sivrisinek,
kös-tebek, kirpi, bit, pire, ve diğer haşereler gibi.
Görülüyor ki bu haram olan hayvanlardan bir kısmı yırtıcı bir tabiata sahiptir, yaratılış itibarı ile
eziyet vericidir, yaradılışında bir adilik mevcuttur. Bir kısmı ise iğrençtir, tabiat itibarı ile nefret
edilmiştir. İnsan ise nezih, mükerrem bir varlıktır. Bundan dolayı insanlar bu gibi adi, zararlı hayvanların
etlerinden korunmuştur. Gıdaların insanlar üzerinde iyi ve fena tesiri ise inkar edilemez. İnsan kendi
faydasını ararsa, İslam dininin müsaade ettiği şeylerden istifade etmeli, men etmiş olduğu şeylerden de
kaçınmalıdır. Başka selamet yolu yoktur.
51- Temiz olmayan şeyleri yemiş olan tavuk, koyun, sığır ve deve gibi hayvanların etleri, bir
müddet hapsedilmeksizin hemen kesildikleri takdirde mekruhtur. Çünkü bu halde etleri fena bir
kokudan uzak olmaz. Hapis müddeti tavuklar için üç, koyunlar için dört, sığırlar ile develer için de on
gündür. Böyle pislikle yaşayan bir hayvana “cellale” denir.
Bu hayvanlar, temiz olmayan şeylerden etleri kokmayacak miktar yemiş oldukları takdirde,
hapisleri lazım gelmez, etleri mekruh olmaksızın yiyilebilir.
52- Domuz sütüyle beslenmiş kuzuların yiyilmesi helaldir. Çünkü süt yok olup gider, eseri
kalmaz.
Eti yiyilecek bir hayvan, şarap içirilip de akabinde boğazlanacak olsa, yiyilmesi mekruh olmakla
beraber helal olur.
53- Yalnız süt emip başka bir şey yemeye gücü yetmeyen küçük kuzuların öldükten sonra
karınlarından çıkarılan peynir mayaları temizdir. Nitekim koyun, deve gibi ölmüş hayvanların
memelerinden çıkacak sütler de temizdir. Bedenlerinin temiz olmaması sütlerine tesir etmez.
54- Beygirler cihada yarayan kıymetli hayvanlardır. Bu sebeple bunların etlerini yemek, İmam-ı
Azam’a göre tahrimen veya tenzihen mekruhtur. İmameyne göre de tenzihen mekruhtur.
55- Ehli merkeplerin ve anaları merkep olan katırların etleri haramdır veya tahrimen mekruhtur.
Vahşi merkeplerin ve anaları sığır olan katırların etleri ise haram değildir. Hayvanlar analarına
tabidirler.
(İmam Malik'ten bir rivayete göre ehli merkeplerin etleri, mekruh, bir rivayete göre de haramdır.
Meşhur olan görüşe göre beygirlerin etleri de haramdır. İmam Şafiî ile İmam Ahmed’e göre beygirlerin
etleri mekruh değildir.)
56- Daima suda yaşayan, suda barınan = teayyüş eden hayvanlar-dan her nevi balık etleri
yiyilebilir, helaldir. Kalkan balığı, sazan, balı-ğı, yunus balığı, yılan balığı bu kısımdandır. Fakat diğer
su hayvanları pis yaratıklardan sayılır. Yiyilmeleri caiz olmaz. Mesela yengeçler, midyeler, istiridyeler,
ıstakozlar helal değildir, etleri yiyilemez.
Aynı şekilde deniz insanı, deniz aygırı, deniz domuzu gibi, balık suretinde bulunmayan deniz
hayvanlarının yiyilmeleri helal olmadığı gibi avlanılmaları da helal görülmemektedir.
57- Suda kendi kendine, görünürde sebepsiz olarak ölüp de suyun yüzüne çıkan balıklar
yiyilemez. Fakat suyun açılıp kurumasından dolayı ölen fazla sıcaktan veya soğuktan ölen veya kuşlar
tarafından öldürülen, su içinde bağlı tutulmakla ölen, buz arasında sıkışarak ölen balıklar yiyilebilirler.
Balıklarda boğazlamak icab etmez. Nitekim çe-kirgelerin yiyilebilmesi için de boğazlamaya lüzum
yoktur.
58- Göle veya denize atılan balık otunu yemekle göl veya deniz içinde ölen veya avlanıp da sudan
çıkarılmadan başlarına tokmak ile vurulup öldürülen ve ağ içinde kurtulamayıp ölen balıkların
yiyilmeleri de helâldir.
59- Balıklar, temiz olmayan suların içinde bulunmuş ol salar da et-leri yiyilebilir.
Avlanan bir balığın içinden çıkan balık, sağlam ise o da yiyile-bilir. Sağlam değilse, yiyilemez.
60- Boğazlanan bir hayvanın karnından çıkan yavrusu, İmam-ı Azam'a göre yiyilmez. Anasının
boğazlanması, yavrusu için yeterli ol-maz. Bir canlının kesilmesi, iki canlının kesilmesi olamaz.
Bundan do-layı kesilen bir koyunun veya devenin karnından ölü bir halde çıkacak yavrusu yiyilemez.
Bu yavru da başlı başına bir hayat sahibidir. Onun hakkında da başlı başına bir kesme işlemi şarttır.
İmameyne göre eğer yaratılışı tamam olmuş ise, ayrıca kesim işlemine lüzum yoktur. Eti
yiyilebilir.
(Diğer üç mezhep imamının görüşleri de böyledir. )
61- Koyun, sığır gibi hasta bir hayvan, diri olup olmadığı biline-meyip boğazlanırken harekette
bulunsa veya kendisinden -diri hayvan-dan çıkarcasına- kan çıksa, eti yiyilebir. Çünkü bunlar, hayat
alametidir. Şu kadar var ki, yalnız gözünü veya ağzını açması veya ayağını uzat-ması bir hareket
sayılmaz.
Böyle bir hayvanın kesilirken gözünü yumması, ayağını çekmesi, tüylerinin ürperip kalkması
birer hareket sayılır; hayatına delâlet eder.
62- Hayvanların “demi mesfuh” denilen akar kanları temiz değil-dir. Besmele ile kesilmiş olup
olmamaları bu hususta müsavidir.
Besmele ile kesilip etleri yiyilen hayvanların içerlerinde kalarak akmayan kanları ise temizdir.
Bunların karaciğerleri, dalâkları da temiz-dir, bunlardaki kanlar pâktır.
Kesilen bir koyunun ödü, bezi, sidik torbası, tenasül uzvu, yumur-taları ise mekruhtur, bunları
yememelidir.
63- Domuzun her bir parçası temizlikten mahrumdur, bunun hiç bir şeyi helâl değildir. Yalnız kıllarından
istifade edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf vardır. İmameyn ile, İmam Şafii’ye göre domuzun kıllarından
badana fırçası yapılması ve bununla ayakkabı dikilmesi caizdir. Hatta bu kıldan bir miktar, az bir su içine
düşecek olsa, İmam Muhammed’e göre o suyu temizlikten çıkarmaz. Çünkü bu kıllardan istisnasız istifadeye
müsaade edilmesi, temizliğine delildir. Fakat İmam Ebu Yusuf’a göre bu kullanma hakkındaki müsaade bir
zaruretten dolayıdır. Suya düşmesi halini içine almaz. Bundan dolayı içine düştüğü az bir suyu bozar.
Domuzların yalnız Darülharb’e götürülüp oradaki gayrimüslim ahâliye satılması caizdir.
64- Bir misafir için besmele ile boğazlanan koyun, sığır gibi bir hayvanın eti yiyilebilir, çünkü
misafire ikram lazımdır. Bu, Hak rızası için boğazlanmış olur. Fakat herhangi bir zatın yemesi için değil de,
sadece gelişine tazim için boğazlanırsa, besmeleyle beraber olsa da yiyilemez. Zira bu, ALLAH için ve
misafire ikram için değil, o büyük görülen zata tazim için kesilmiş sayılır. Bundan dolayı böyle bir hayvan, o şahsın misafirliğine riayet, kendisine ikram ve yedirmek niyeti ile kesilmelidir.

Aynı şekilde herhangi bir ölüye tazim için kabri üzerinde kesilen kurbanın eti de helal olmaz.
Kurban, ALLAH rızası için kesilip sevabı istenilen bir müslümana bağışlanabilir.

KİMLERİN BOĞAZLAYACAKLARI HAYVANLARIN ETLERİ YİYİLİP YİYİLMEYECEĞİ

65- Müslümanların ve vatandaş olsun olmasın, gayrimüslim olan ehli kitabın, yani Yahudiler ile
Hıristiyanların, hatta kadın bile olsa bes-mele ile = ALLAH Teâlâ’nın ismini zikr ile boğazlayacakları
koyun, sığır, deve gibi hayvanların etleri yiyilebilir. Besmele tam kesilme halinde bulunacaktır. Bu şarttır.
Kesilmeden yer değişirse, mesela bu arada bir şey yiyilirse, başkası ile konuşulursa, bu besmele yeterli
olmaz, kesim yeri değişmiş olur. Hatta müslüman veya ehli kitap bulunan ve bismillah demeye aklı erip
hayvanı kesmeye gücü yeten bir çocuğun veya delinin, dilsizin, sünnetsizin veya sarhoşun besmele ile
keseceği bu gibi hayvanların etleri yiyilir.
66- Besmelenin unutulmak sebebiyle terkedilmiş olması, zarar vermez. Hatta ehli kitabın besmelede
bulunup bulunmadıkları bilinmediği takdirde de kestikleri yiyilebilir. Ekseri âlimlerin görüşü böyledir.
67- Mecûsîlerin, puta tapanların, mürtedlerin, Besmele-i şerîfe’yi kasden terk eden müslümanların
veya ehl-i kitabın kestikleri yiyilemez. Bunların etleri haram olmuş olur.

MEYTENİN MAHİYETİ VE HÜKMÜ

68- Kendi kendine ölmüş olan herhangi bir hayvana “Meyte” de-nir ki, temiz değildir, yiyilemez.
Boğazlanmayıp da boğulmak, başı koparılmak, başına tokmak vurulmak veya kulak tozuna şiş
saplamak gibi gayrimeşrû bir surette öldürülen bir havyan da meyte hükmündedir.
69- Yüksek yerden düşüp ölen, başka bir hayvanın boynuzu ile, kafası ile, veya tekmesi ile
vurmasından dolayı ölen, bir taş veya kereste parçasının çarpması ile ölen, bir yırtıcı hayvan tarafından
parçalanmakla ölen herhangi bir hayvan da meytedir. Bu yüzden eti yiyilemez.
Fakat esasen eti helâl olan böyle bir hayvan, henüz kendisinde az çok bir hayat bulunduğu halde
besmele ile boğazlansa, eti yiyilebilir. Bu, İmam-ı Azam’a göredir. İmam Ebu Yusuf’a göre eğer
benzeri yaşamayacak bir hale gelmiş ise, boğazlanmakla eti helâl olmaz. İmam Muhammed’e göre de
eğer henüz boğazlanan bir hayvanın yaşayabile-ceği az bir miktardan biraz daha fazla yaşayabilecek bir
halde ise bo-ğazlanınca eti helâl olur, yoksa olmaz.
70- Eti yiyilen bir hayvanın etinden -daha kendisi hayatta iken ke-silmeden- ayrılan, kopan, kulak
gibi bir uzvu, bir parçası da ölü hayvan hükmündedir. Bundan yalnız balık ile çekirge müstesnadır.
Bunlar da boğazlamaya ihtiyaç yoktur.
Bir de bir hayvanın kesildikten sonra kendisinde hayattan henüz eser var iken kopan parçası, ölü
hükmünde değildir. Şu kadar var ki, bu parçayı yemek mekruhtur.

SAYD = AVIN MAHİYETİ VE CAİZ OLMASI
71- Sayd = Av, tabiatıyla vahşî olup insandan kaçınan, eti yiyil-sin, yiyilmesin, herhangi bir
hayvandır ki, elde edilmesi ancak bir hile ile mümkün olabilir. Böyle bir av hayvanını kaçamaz bir hale
getirip elde etmeye “ıstıyad-avlamak” denir.
72- Bir av hayvanına karşı bir hayvanı, meselâ bir köpeği salıver-meye “irsal” kışkırtmaya da
“iğra” denilir. İğra, irsalden sonra olur.
Ava kendiliğinden varan eğitilmiş bir hayvanın, meselâ köpeğin arkasından yapılacak iğra, irsal
hükmündedir.
73- Vahşî hayvanları avlamak câizdir. Bu mubah bir kazanç yolu-dur. Fakat diğer kazanç yolları
bundan daha faziletlidir. Telehhi = keyif, eğlence için av avlamak ise uygun değildir, kalbe katılık, gaflet verir, mahlûkata karşı şefkat duygulârını azaltır.
Bununla beraber Hak Teâlâ Hazretleri, bu hayvanları insanlar için yaratmıştır. İnsanlar, ya bir ihtiyac
sebebi ile veya kendi yiğitlik-cesâretlerini denemek için veya bir ferahlık maksadı ile bazı hayvanları
avlayabilirler. Çok kere yiyilecek hayvanlar yiyilmek için, yiyilmeyecek hayvanlar da derileri, dişleri veya zararlarının def edilmesi için avlanılır.
Şu kadar var ki, bunları avlamak için başkalarının ekinlerini telef etmek veya kendilerini
ikametgâhlarında rahatsız etmek câiz değildir.

NELER İLE AVLANILABİLİR?
74- Av, ya talim görmüş köpek, doğan, pars, atmaca, şahin gibi bir hayvan vasıtası ile veya yaralayacak bir
silâh ile ve tuzak kurmakla veya çukur kazmakla veya bıçak, kılıç, kamış gibi keskin bir şeyi yere dikmekle yapılır.
Bir hayvanın eğitilmiş bir hale geldiği, ya kuvvetli bir görüş ile veya işin ehline müracaat ile sâbit olur. Çünkü bu gibi
hayvanların talim müddetleri tabiatlarındaki ihtilâfa göre değişir. Bu hususta muayyen bir müddet yoktur. Bu, İmam-ı
Azam'a göredir. İmameyn'e ve İmam-ı Azam'dan bir rivayete göre de azı dişleri olan hayvanların eğitilmiş olmaları,
peş peşe üç defa tuttukları av hayvanlarını yemeyip terk etmeleriyle anlaşılır. Tırnaklı kuşların eğitilmiş olmaları da
salıverildikten sonra çağrıldıkları zaman, hemen koşup gelmeleriyle bilinmiş olur.
Pars gibi hayvanların eğitilmiş bir hale gelmiş olmaları da hem yemeyi terk, hem de çağrılınca geri
dönmeleriyle kesinleşmiş olur. Çünkü bunların tabiatlarında hem yırtıcılık, hem de ürküp kaçmak vardır.
75- Av hususunda eğitilmeye kabiliyeti olmayan arslan, kaplan, ayı gibi hayvanlar ile ve dinen
bizzat pisliğin kendisi olan domuz ile av avlamak caiz değildir.
76- Bir av hayvanının eğitilmiş olmadığı daha sonra anlaşılsa, mesela eğitilmiş olduğuna
hükmedilen azı dişi sahibi bir hayvan, avla-dığı bir avın etinden yese veya tırnaklı bir hayvan,
çağrıldığı halde geri dönüp gelmese, evvelki ve sonraki avladığı hayvanın eti haram olmuş olur. Çünkü
bu takdirde henüz eğitilmiş olmadığı anlaşılır. Tam eğitil-miş olmadıkça da avlayacağı hayvanlar
yiyilemez.

AV HUSUSUNDA ARANILAN ŞARTLAR

77- Bir av etinin yiyilebilmesi için şu şartlar lazımdır:
1- Av, dinen eti yiyilebilen hayvanlardan olmalıdır.
2- Avcı, dinen hayvan kesmeye ehil bir müslüman veya ehli kitab biri olmalıdır. Bunlardan besmeleyi
bilen ve av kastında bulunan doğru ile yanlışı ayıramayan bir çocuğun, bir delinin veya bir sarhoşun
avladığı av, helaldir. Fakat hac veya umre için ihramda bulunan bir müslümanın, ne haremin içinde ve ne de
dışında avlayacağı av, helal olmaz.
Aynı şekilde bir Mecûsi’nin veya putperestin veya mürtedin avladığı hayvanın eti de haramdır,
bunlar yiyilemez.
3- Avcı, ava silah atarken veya hayvanı saldırtırken hakikaten veya hükmen besmele çekmiş
olmalıdır. Besmeleyi unuttuğundan dola-yı terk eden bir avcı, hükmen besmele çekmiş olur. Besmele
kasten terk edilirse, avın eti yiyilemez, haram olur.
(İmam Şafiiye göre besmele şart değildir. Fakat bunu terk mekruhtur.)
4- Avcı, henüz elde etmeden, av herhangi bir uzvuna isabet eden bir yaradan dolayı ölmelidir.
Bundan dolayı henüz ölmeden elde edilirse, boğazlanması lazım gelir. Boğazlanmaz da ölürse, eti
yiyilemez.
5- Avcı, silah ile vurduğu veya eğitilmiş hayvan ile tutturup yaraladığı av hayvanını durmaksızın
elde etmek için hemen koşmalıdır. Çünkü bu halde avı daha ölmeden elde edip boğazlaması
mümkündür. Bu mümkün oldukça hükmen boğazlamak yeterli olmaz. Bundan dolayı bir müddet
durduktan veya başka bir şey ile uğraşıp av gözden kaybolduktan sonra gidip de avı ölmüş bulsa, eti
yiyilemez. Zira bu tak-dirde başka bir sebeple ölmüş olması düşünülebilir. Fakat böyle durmaksızın hemen gidip de avı yaralı bir halde ölmüş bulsa, eti yiyilebilir. Bu surette hükmen yeterli bir boğazlama
bulunmuş olur.
6- Ava saldıran eğitilmiş hayvan da bir müddet durmayıp hemen ava doğru yürümelidir.
Kendisine de eğitilmiş olmayan başka bir hayvan iştirak etmemiş olmalıdır.
Pars gibi eğitilmiş bir hayvanın salıverildikten sonra istirahat için değil, avını avlamak için bir
hile olarak bir yere saklanıp duru-vermesi zarar vermez.
7- Av köpekleri gibi dişli eğitilmiş av hayvanları, tuttukları avların etinden kendi kendilerine az
çok yememelidirler. Bu yüzden bunlar, tuttukları avları parçalayıp etlerinden yiyecek olsalar, artık o
avların etleri yiyilemez. Fakat tırnaklı eğitilmiş hayvanların tutup et-lerinden yedikleri avlar yiyilebilir.
Çünkü bu ikinci kısım hayvanların eğitilmiş olmaları yemeyi terk sureti ile değildir, bilakis
çağrıldıkları zaman geri dönüp gelmeleri iledir.
Aşağıdaki meseleler bu şartlar üzerine ayrılmış olan farklı mese-lelerdendir.
78- Muhtelif avlar için bir besmele yeterlidir. Şöyle ki, avcı silâh atarken veya eğitilmiş hayvanı
saldırtırken bir defa  Bismillah ALLAH’ü Ekber” dediği halde, birden fazla avlar,
aldıkları yara neticesinde ölseler, hepsinin etleri yiyilebilir.
Yine böylece bir kimsenin muayyen bir ava besmele ile attığı ok veya kurşun, diğer bir avı
yaralayarak öldürse eti yiyilebilir. Çünkü bu surette besmele, o muayyen ava değil, atılan alete, salınan
hayvana aittir. Bununla beraber mükellef kılmak şahsın gücüne göredir. Avcının gücü ise yalnız
atmayadır, yoksa dilediği ava isabet ettirmeye değildir.
79- Bir ava karşı eğitilmiş bir köpeği veya doğan gibi diğer bir hayvanı besmele ile saldırtmak da
bu hususta kurşun atmak hükmündedir.
Fakat avcı, bir alet üzerine besmele okuduğu halde, diğer bir aleti atacak olsa isabet edeceği avın
eti kesilmedikçe yiyilemez.
Nitekim bir kimse, boğazlamak üzere yatırmış olduğu bir hayvanı besmeleden sonra bırakıp da
yerine o besmele ile başka bir hayvan boğazlayacak olsa, eti helâl olmaz. Çünkü bu ikinci hayvan
üzerine besmelede bulunmamıştır.
80- Atılan bir kurşundan aldığı bir yara neticesinde henüz elde edilemeden ölen veya bir av
köpeğinin açtığı yaradan dolayı derhal ölen bir av, yiyilebilir. Fakat atılan taşın ve atılan başka bir şeyin
ağırlı-ğından dolayı yaralanmaksızın ölen veya bir av köpeğinin sadece çarp-masından veya
boğmasından dolayı ölen bir av, yiyilemez. Çünkü yaralama, hükmen bir tezkiye = boğazlamadır.
Yaralama bulunmayınca, tezkiye bulunmamış olur, fetva verilen görüş budur.
81- Av hayvanının yiyilebilmesi için sadece yaralamak yeterli değildir, bununla beraber kan da
akmış olmalıdır. Fakat bazı alimlere göre kan akması şart değildir. Diğer bazı alimlere göre de
yaralama, büyük ise kan çıkması lâzım gelmez, yoksa lâzım gelir.
İmam Ebu Yusuf ile İmam Şafiî’ye göre ise esasen yaralama lâzım değildir. Yaralanma
bulunmasa da eğitilmiş hayvanların öldür-dükleri avların etleri yiyilebilir.
82- Dişli eğitilmiş hayvanlar, tuttukları avların kanlarını içseler veya sahiplerinin kendilerine
atacağı et parçalarını yeseler veya sahip-leri avı elde ettikten sonra bunun etinden yiyecek olsalar bu, o
avların yiyilmesine mani olmaz.
83- Yaralı olduğu halde henüz diri iken elde edilen bir av, boğazlanmazsa, eti yiyilemez. Şu kadar
var ki, bu avın hayatı, henüz boğazlanmış bir hayvanın hayatı gibi hemen sönmeye mahkûm bir halde
ise, boğazlanması icap etmez. Bununla beraber bu halde de boğazlanması daha iyidir.
84- Eğitilmiş bir av hayvanı, avladığı avı, meselâ bir geyiği tutup yaraladıktan sonra yere çarpıp
tekrar yaralayarak öldürse, eti helâl olur. Çünkü tutacağı avı bir defa yaralayıp tekrar yaralamaması av
hayvanına talim edilemez, dolayısıyla bu, affolunmuştur.
85- Avcı tarafından atılan bir şey ile yaralanan bir av, ilk evvel yere düşüp de hemen ölse, eti
yiyilebilir. Çünkü bun dan kaçınmak mümkün değildir. Fakat suya düşerek veya bir dam veya bir ağaç
üzerine düşüp oradan da yere düşerek ölse, eti yiyilemez. Zira su ile veya o dama veya ağaca
çarpmasıyla ölmüş olması düşünülür.
Bununla beraber başka bir görüşe göre eğer aldığı ilk yara derhal öldürücü bir yara ise, eti
yiyilebilir, yoksa yiyilemez.
86- İki avcıdan biri, silâh atarak bir avı yaraladığı halde diğeri de silâh atarak öldürse bakılır;
Eğer bu iki avcıdan biri silâh atıp da avı kaçamaz bir hale getirdikten sonra, diğeri de silâh atarak
öldürmüş ise eti yiyilemez. Çünkü bu takdirde o avı tutup boğazlamak imkânı bulunmuş olur, artık
ikinci avcı, bu avın yaralı bir durumdaki kıymetini birinci avcıya borçlu bulunur.
Fakat bu av, ilk aldığı yaradan dolayı artık yaşaması umulma-yacak bir hale gelmiş ise eti
yiyilebilir. Zira bu takdirde ölmesi, birinci avcının silâhına nispet edilir, ikinci avcıya da ödeme lâzım
gelmez.
87- Oldukça ehlileşmiş olan av hayvanlarını da boğazlamak la-zımdır. Evde beslenen geyik gibi.
Bilakis koyun, deve gibi ehli hayvan yabanileşip de elde edilmesi zor bulunsa veya kuyuya düşüp
de boğazlanması mümkün olmazsa, yaralamak suretiyle, mesela kurşun ile yaralayarak, öldürülmesi
caiz olur. Bundan dolayı eti yiyilebilir. Çünkü hakkında hakikaten boğazla-ma imkansız olmuş
demektir.
88- Bir kimse eğitilmiş hayvanı besmele ile bir ava gönderdiği halde, o hayvan birden fazla av
hayvanlarını birbiri peşine avlayacak olsa, hepsi de yiyilebilir.
Aynı şekilde bir ava attığı ok veya kurşun birden fazla avlara isabet ederek bunları yaralasa veya
öldürse, hepsi de yiyilebilir.
(İmam Malik’e göre evvelki av yiyilebilir. Diğerleri yiyilemez. Çünkü ona göre ava hayvanı
göndermek veya silah atmak halinde avı tayin şarttır. Bu tayin ise, yalnız birinci av hakkında
bulunmuştur.) “Doğruyu en iyi bilen ALLAH’tır. Nihayet dönüp varılacak en güzel yer ALLAH katındadır.”