Peygamberlere İman

PEYGAMBERLERE İMAN

30- Bütün peygamberlere iman etmek Müslümanlıkta bir esastır. Peygamber lugâtta bir haberi
getirip bildiren kimse demektir. Din ıstı-lahında, ALLAH'ü Teâlâ'nın kullarına dinini bildirmek için
memur ettiği pek muhterem insanlardan her birine "Peygamber" denilmiştir ki bu zat-lar ALLAH'ü
Azimüşşan'ın birer elçisi demektir. Bu zatların Hak Teâlâ tarafından böyle peygamber gönderilmiş
oldukları, kendi şahsiyetlerinde görülen büyüklükle ve açıklamaya muvaffak oldukları bir takım mucizeler ile sabit olmuştur.

31- Mucize: Başkalarının meydana getiremeyecekleri harikulade şeylerdir ki, bir peygamberin
doğruluğuna şahitlik yapmak için onun tarafından Hak Teâlâ'nın kudretiyle meydana getirilir.
32- Keramet: Bir kısım harikulade şeylerdir ki, ALLAH Teâlâ'nın kudreti ile "evliya" denilen
kulları tarafından meydana getirilir. Bunlar da o velilerin tabi bulunmuş oldukları peygamber için birer mucize sayı-lır. Çünkü o peygamber, hakikaten peygamber olmasaydı, kendisine tabi olanlardan böyle kerametler meydana gelemezdi.
33- Meûnet, istidraç: Peygamberlik iddiasına kalkışmayan bazı alelâde kimselerden meydana
gelen ve harikulâde bir halde görülen bir takım hadiselerdir ki, kendilerinin büyüklüğüne delalet etmez ve hiçbir vakit mucize veya kerâmet derecesine varamaz.
Fakat yalan yere peygamberlik davasına kalkışan kimselerden ne mucize, ne keramet, ne de diğer
hârikalar meydana gelmez.
Öyle yalancı şahısların mucize veya harika diye meydana ko-yacakları şeyler, şüphe yok ki ya bir
göz boyamadır veya bazı ilmi düs-turlara dayanan bir sanat eseridir. Bunların mahiyetleri derhal
meydana çıkar, bunları başkaları da daha mükemmel bir surette yapıp gösterebilir.
Yalan yere peygamberlik iddiasında bulunmuş olanların ne gibi akibetlere uğradıkları,
yalancılıklarının nasıl meydana çıktığı tarihçe malumdur.
34- Peygambere, "Nebi" de denir. Bununla beraber yeni bir kitap ile, yeni bir şeriat ile bir ümmete
peygamber gönderilmiş olan zata nebi, peygamber denildiği gibi "Resul, Mürsel" de denir. Yeni bir
kitap ve yeni bir şeriat ile gönderilmeyip de kendisinden evvelki bir peygamberin kitabını ve şeriatını
ümmetine bildirmeğe memur olmuş olan zata da yal-nız nebi veya peygamber denilir, resül ve mürsel
denilmez. Nebi’nin ço-ğulu enbiya’dır, resûl’ün çoğulu rusül, mürsel’in çoğulu da mürselîn’dir.
35- ALLAH Teâlâ'nın ilk peygamberi Hz.Âdem aleyhisselamdır. Son ve en büyük peygamberi de
bizim sevgili peygamberimiz Hz. Mu-hammed Aleyhisselamdır. Bu sebeple Peygamber Efendimize
"Hate-mu’l-enbiya" denilmiştir. Bunların arasında sayılarını ancak ALLAH Teâlâ'nın bildiği daha bir
çok peygamberler gelip geçmiştir. Fakat bun-lardan mübarek adları Kur’an-ı Mübin’de beyan olunan,
ancak şu yirmi beş peygamberi zişândır: Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak,
Yakub, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyasa, Zulkifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed Aleyhimü’s-salâtü ve’s-selam = Salât ve Selam onların
üzerine olsun.”
------------------
1 Fâtır suresi: 3


Bunlardan başka Kur'an-ı Kerim'de kendilerine dair malûmat veri-len Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn
adında üç zat daha vardır ki, bunların birer peygamber mi, yoksa birer veli mi olduğunda ihtilaf vardır.
Bun-ların da pek büyük zatlar olduğunda şüphe yoktur.
Bu muhterem peygamberlere dair kitabımızın onuncu bölümünde malumat verilecektir.
36- Peygamberler, her türlü güzel sıfatlara sahiptirler. Onlardan herbirinin varlığı bir kemal, bir
hidayet, bir yücelik-maneviyat nümu-nesidir. Bilhassa kendilerinde sıdk, emanet, fetanet, ismet ve şeriatı tebliğ etmek vasıfları da mutlaka mevcuttur. Şöyle ki:
1. Peygamberler sadıktırlar, her hususta doğru sözlüdürler, ken-dilerinden asla yalan vaki olmaz.
2. Peygamberler emindirler, gerek peygamberlik hususunda ve ge-rek diğer hususlarda her türlü
itimada sahiptirler. Kendilerinde asla hain-lik bulunmaz.
3. Peygamberler son derece anlayışlı, akıllı ve kuvvetli görüşe, fevkalade bir zekaya sahip
bulunmuşlardır. Onlarda gaflet, yüksek duy-gulardan, melekelerden mahrumiyet düşünülemez.
4. Peygamberler masumdurlar, onlar son derece iffet ve ismet sahibidirler, onlar gizli, âşikâr her
türlü günahlardan ve kendi tabiatının âdiliğini gösterecek bayağı hallerden tamamen beridirler.
5. Peygamberler emrolundukları şeriat hükümlerini ümmetlerine olduğu gibi bildirmişlerdir. Şeriat
hükümlerinden herhangi birini sakla-mış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez. Öyle bir şey
peygamber-lik şanına yakışmaz, onların peygamber gönderilmelerindeki hikmete, ilahi iradeye uygun
düşmez.
Kısacası, bütün Peygamberler, şu yazdığımız beş vasfa tamamen sahip bulunmuşlardır. Çünkü bu
yüksek, iyi özelliklere sahip olmayan kimseler, milletleri aydınlatacak, onlara rehber olacak bir durumda bu-lunmuş olamazlar. Artık bütün Peygamberleri bu şekilde bilip tasdik etmek bizim için yapılması gerekli bir vazifedir.
37- Peygamberlerin insanları irşat ve ıslah için Hak Teâlâ tara-fından memur edilmiş oldukları
güzelce düşünülünce, onlara iman etme-nin lüzumu, ehemmiyeti kendiliğinden anlaşılmış olur.
Gerçekten Peygamberlere iman etmek, onların pek yüksek vasıf-larını, tabiatlarını bilip tasdik
etmek, yüceltmeye, saygıya koşmak bizim için en kat'i boynumuzun bir borcudur.
Peygamberlere iman etmeyen bir kimse, ALLAH Teâlâ'ya da iman etmemiş olur. Çünkü Hak
Teâlâ'ya kabul edeceği şekilde iman etmenin yolunu insanlara bildiren ancak peygamberlerdir. Kendi
naçiz akıllarını bu hususta rehber edinmek isteyenler, Hakk'a eremezler, dalalet (sapık-lık)ta kalırlar.
ALLAH Teâlâ'nın peygamberlere iman edilmesi hakkın-daki emirlerine de aykırı hareket etmiş
olacakları için, bu bakımdan da hidayetten mahrum kalmış olurlar.
Hatta Peygamberlerden yalnız birine iman etmemek, hepsini inkâr etmek gibidir ki, insanı
imandan mahrum bırakır. Bilhassa ALLAH'ı-mızın en son ve en büyük Peygamberi olan Hz.
Muhammed (S.A.V)in tarihi hayatı, gün gibi parlak bir sûrette ve bütün milletlerce bugün ma-lum
bulunmaktadır. Artık bugün hiçbir millet din hususundaki cehale-tinden dolayı mazur sayılamaz. Bugün her millet için en birinci vazifedir ki, o büyük Peygamberin dinini kabul etsin, O’nun peygamberliğini, yüksekliğini tasdik ederek gösterdiği doğru yola gitsin. Bu vazife, ne zaman hakkıyla ifa edilirse insanlık alemi de o zaman kurtulur, o zaman hakiki bir medeniyete, bitmez tükenmez bir saadete erişmiş olur: "Muhakkak ki yeryüzü, ona salih kullarım varis olacaktır."1

------------------
1 Enbiya sûresi: 105

PEYGAMBERLERE OLAN İHTİYAÇ

38- Malumdur ki ALLAH Teâlâ, kendisinin mukaddes varlığını, birliğini bilmeleri için ve
kendisine ibadet ve itaatte bulunmaları için in-sanları yaratmış, onları diğer birçok yaratılmışlar arasında akıl ile, fikir ile seçkin kılmıştır. Bunun için bir insan kendi aklını, fikrini güzel kul-landığı takdirde, kendisini yaratan, kendisine düşünme kabiliyetini veren bir yaratıcının varlığını sezer, kendisinin ve kendi çevresini kaplamış olan varlıkların öyle gelişi güzel kendiliklerinden var olmamış olduğunu anlar, bu sebeple kendisinde bir uluhiyet düşüncesi uyanır, bir muazzam yaratıcının eseri olduğuna hükmedebilir.

Fakat o büyük yaratıcıyı şanına layık bir şekilde bilemez, onun rızasına uygun olan ibadetlerin
nelerden ibaret olacağını kestiremez, kendi yaratılışındaki hikmetin neden ibaret bulunduğunu
anlayamaz, insanların birbirine karşı olan haklarını, vazifelerini layıkı ile tayin ede-mez. Nihayet
yaratılışına aykırı yürür de haberi olmaz, vahşette cehalet-te kalır da farkına varamaz, ebedi saadetten
mahrum olur da bunu evvelce anlayıp yüreği sızlamaz.
Nitekim Peygamberlerin varlığından haberleri olmayan veya Pey-gamberlerin bildirdikleri
hakikatleri bozup değiştiren birçok milletler, sapıtmış insanlığa yakışmayacak bir duruma gelmiş,
aralarında her türlü vahşicesine haller türemiş, insanlara, ağaçlara, taşlara tapınıp durmakta
bulunmuşlardır.
İşte insanları bu gibi çirkin, korkunç hallerden kurtarmak, insanla-ra dini ve dünyevi vazifelerini
öğretmek, kendilerine uyanları dünyada da ahirette de selâmete, saadete erdirmek için birer ilahi rehber olan pey-gamberlere ihtiyaç vardır.
Bu sebeple ALLAH Teâlâ kendi fazl ve keremiyle insanlara Peygamberler göndermiş ve bu
şekilde insanlar hakkında "Hüccet-i ila-hiyesi = ALLAH'ın göndermiş olduğu delili" tamam olmuş, artık kimse-nin "Ne yapayım! ALLAH'ı bilemedim. ALLAH'a dair bilgi edine-medim!" demeye imkanı kalmamıştır.
39- Peygamberlerin en büyüğü ve en sonu -evvelce de söylediği-miz gibi- bizim Peygamberimiz
Hz. Muhammed (S.A.V)dir.
Evet… Hz. Muhammed (S.A.V) bütün yeryüzündeki milletlerin kıyamete kadar en son
peygamberidir. Onun yaymış olduğu din, bütün insanlara aittir, onun bildirdiği İslam dini, en umumi,
yaratılışa en uygun ve her zaman için hikmet ve maslahata uygun, ebedi bir dindir. O Mübarek
Peygamberin kitabı, O'nun bütün talimatları hiçbir değişikliğe uğramaksızın kıyamete kadar
korunmuştur.
Kısacası, insanlık, öteden beri peygamberlere muhtaç bulunmuş-tur. Peygamberlere uymaksızın
Hakkı bilip Hakka ereceğini iddia eden bir gafile soralım ki: Eğer peygamberlerin varlıklarından
habersiz bulu-nan bir muhitte yetişmiş olsa idi, kendisinde ulûhiyet fikri hakkıyla parlayabilecek mi idi?
Dini ve dünyevi vazifelerini takdir ve tayin edebi-lecek mi idi? Kendi vicdanında yüksek hakikatlere
karşı bir cazibe bulu-nabilecek mi idi ?
Zavallı adam! Kendi ruhunda sönük sönük parıldamaya başlayan bazı ulvi fikirlerin kendisine
nereden geldiğini hiç düşünmemektedir. En basit fenlerde, en kolay işlerde bile üstada, rehbere muhtaç olan biçare insanlar, nasıl olur da ilahi bir ilimde, en mühim bir mevzuda, gayb ale-mine ait hakikatlerde bir rehbere ihtiyaçtan kendilerini beri görebilirler?
Doğrusu budur ki peygamberlere olan lüzumu, ihtiyacı hiçbir haki-ki mütefekkir inkâr edemez:

"… Hiçbir millet yoktur ki, kendilerine mutlaka bir peygamber gelip geçmiş olmasın."1

-------------
1 Fatır sûresi: 24